-
Necmettin Aslan
Tarih: 20-09-2025 10:05:00
Güncelleme: 20-09-2025 10:05:00
Sahte Karakolun Gerçek Hikâyesi
İstanbul’un sokaklarında anlatılan bazı hikâyeler vardır; gerçek midir, şehir efsanesi midir bilinmez ama dinleyen herkesi gülümsetir. Bugün anlatacağım olay ise hem belgeli, hem de şaşırtıcı hemde gerçek: “Küçükpazar Karakolu”nun hikâyesi.
1950’lerin Sirkeci’sinde görevli üç polis memuru emekli olur. Henüz gençtirler, emeklilik maaşıyla geçinmek zordur. Kendi aralarında konuşurken, birinin aklına esprili ama garip bir fikir gelir:
“Karakol kuralım!”
Şaka gibi başlayan bu cümle, kısa süre sonra gerçeğe dönüşür. Unkapanı’nda bir bina kiralanır, tabelası asılır, masa, mühür, daktilo derken karakol hazır hale gelir. Adı da konur: “Küçükpazar Karakolu.”
Buraya kadar hikâyeyi dinleyen herkes gülümser ama asıl ilginç kısım bundan sonra başlar. Çünkü bu sahte karakol, tıpkı resmi bir karakol gibi işlemeye başlar. Suçüstüler yapılır, şüpheliler adliyeye gönderilir, yazışmalar tutulur. Öyle ki, Sirkeci Emniyet Amirliği bile personel azlığından buraya resmi polis memuru görevlendirir. Yani sahte karakolun içinde bir süre sonra gerçek memurlar da görev yapmaya başlar!
Olayın ortaya çıkışı ise bir “kömür” meselesiyle olur. İl Emniyet Müdürlüğü’nde karakolların kömür dağıtımını bilen bir memur, geçici görevle buraya gelince şüphelenir. “Küçükpazar Karakolu diye bir yer yok” dediğinde işler sarpa sarar. Soruşturma açılır, memurlar sorgulanır, sonunda emekli üç polisin gerçeği itiraf etmesiyle tüm tablo ortaya çıkar:
“Emekli olduk, iş bulamadık… Biz de karakol kurduk.”
Burada herkes “tamam, şimdi cezalarını buldular” diye düşünür. Ama öyle olmaz. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü, olayı örtbas eder, “Bu hikâyeyi bir daha anlatmayacaksınız” diyerek üç polisi İstanbul’dan uzaklaştırır. Ardından Küçükpazar Karakolu resmileştirilir ve yıllarca hizmet verir.
Bir düşünün… Sahte olarak kurulmuş bir karakol, devletin onayıyla gerçek karakola dönüşüyor. İşte bu İstanbul’dur! Mizah ile trajedinin, pratik zekâ ile bürokrasinin, kural ile istisnanın iç içe geçtiği şehir…
Küçükpazar Karakolu’nun hikâyesi, bize iki şey anlatıyor:
Birincisi, Türk insanının “pratik zekâsı.” Geçim derdine çareyi, kimsenin aklına gelmeyecek bir yolda bulabilmek.
İkincisi ise bürokrasinin “esnekliği.” Sisteme aykırı bir durumu cezalandırmak yerine, resmileştirip işin içinden çıkmak.
Bugün bu hikâyeyi okuyunca, kimimiz gülecek, kimimiz başını iki elinin arasına alıp düşünecek. Ama herkes aynı şeyi söyleyecek:
YAZARIN DİĞER YAZILARI
- Bir Yüreğin Ardahan’a Sığdığı Günler
- Gölge Değil, Rehber Olan İnsan
- Ağlama Ey Cân, Dağların Yazdığı Şiirdir Yüreklerimiz
- Kızını Oynatıp Para İsteyen Baba Kılıklı Cani!
- Naber Bebiș Sendromu: Sahnede Kahkaha, Sokakta Kıyamet
- Ben Çıldır Gölü...
- İnsanın Gerçek Değeri: Elde Ettikleri mi,? Yoksa Vazgeçtikleri mi?
- Ardahan’da Göç: Tarihsel, Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Boyutları
- 1071 Malazgirt Zaferi: Anadolu’nun Kapılarının Türklere Açılışı
- Doğanın ve Kültürün Kesiştiği Şehir Ardahan
- Barışın Teminatı Kıbrıs Barış Harekâtı
- Dünyanın En güzel Kadını Kraliçe Nefertari (Nefertari Merytmut, Mut-Nefertari)
FACEBOOK YORUM
Yorum